Bahar geldi yine...
Bütün tabiat kışın miskinliğinden kurtulmanın derdiyle yanıp tutuşuyor. Ağaçlar mesela... Karın altında büzülmelerinin, yağan yağmurla çamura bulanmalarının öcünü alır gibi. Açıyorlar çiçeklerini, aylar önce sadece kahverengi bir odun parçası olarak görünen ağaçlar şimdi rengarenk.
Belki 10 gün önce önünden geçerken farkında olmadığınız ağaç yüzünden mutlu oluyorsunuz bu sabah.... Kuş cıvıltıları günaydın diyor, kaynayan çaydanlıktan önce. Ve masanızda çeşit çeşit otlar...
Uzatıyorum kafamı saklandığım odamdan dışarı... Gülümsüyor genci yaşlısı... El ele geçen sevgililer, kuşları kovalayan çocuklar...
“Oysa bütün bu yaşanan bahar seremonisine karşın, seninde tabiata ayak uydurmam gerekmez mi? Doğal olan bu” beynimden vurulmuşa dönüyorum duyunca.
Doğallık diye bir kavram var...
Doğal olma durumu, tabiilik, natürellik diye tanımlıyor TDK. Yani benimde, sizinde,onunda tabii olana dahil olmanız kabul görüyor. Benim baharda mutlu olmam gerekiyor yani. Sırf çiçekler açtı diye beklide daha umutlu olmam bekleniyor. Belki ben soğuk bir odanın camını nefesimle ısıtıp, beraber 10 saniyelik ölümsüz resim yapabileceğim birini bulma umudunu taşıyor olabilirim. Belki sırf bu yüzden çok soğuk bir şehre taşınıp, yok edebilirim tüm planlarımı. Baharın gelişini değil, kışı heyecanla karşılayabilirim. Ama bunu yaparsam ben çılgın oluyorum, onlar çiçek açıyor diye mutlu olunca doğal....
Ben ilk kez sanırım 17’lerimde falandım. Bunu fark durumu fark edince, belki benim aydınlanma sürecim bazısına göre erken bazısına göre geç olmuştur bunu tartışmıyorum. Mutlu bir çocuktum ben, hani masallarda kırmızı yanaklı kız çocukları vardır. Hata yapsa da affedilen, akşam gece yatmadan bugün neden böyle oldu diye düşünüp duran... İnsanların özeline saygı göstermek için ayrıca çaba sarf eden bir ailesi olan küçük mutlu bir kız.Büyüyünce babası gibi biriyle evleneceğini düşünen, annesine hayran ve küçük annesi(ablası) ile dünyaya meydan okuyabilecek kadar güçlü bir kız.
"Özgürlükler başkasının haklarını çiğnemediğiniz sürece " diye başlamıştı Felsefe öğretmenimiz. Ben şaşıp kalmıştım beklide sıradan bir cümlenin yakaladığı gizeme... Her türlü dış etkiden bağımsız olarak insanın kendi iradesine, kendi düşüncesine dayanarak karar vermesi durumu, hürriyet...
Birinin her türlü dış etkiden bağımsız olarak kendi iradesiyle.....
Ekvatordaki bir bebekle, afrikadaki insanın doğruları neden aynı olamıyordu öyleyse? Dış etki belki de sanıldığı gibi, özden bağımsız kılınamıyordu.
Büyüyordum, sancılarımla hem de... Dışarıda kendini dağıtan, kapıları çarpıp dünyaya haykıran biri olmadan sadece kendini hırpalamayı seçenlerden olduğum gerçeğiyle yüzleştim.İçime kapandığım sürece daha da derinleşiyordu yalnızlığım. Ve hiçbir insan beni anlayacak kadar sabırlı olmuyordu. Sonra sonra unuttum içimde kalan kız cocuğunu okuldu, dersti, sınavdı derken geçti yıllar. Önüme dizildi gerçekler ne yapacaksın diye sordular. Ben işte bana verilen haklarımı kullanıp özgür düşünme hakkımı kullacaktım ki...
Sahi benim düşüncem neydi? Hatırladığım mutlu çocukluğumdan kalanlar mı, yoksa zorla dayatılan güçlü olma isteği mi? Güçlü olmak adına başkasının mutluluğunu yok edebilmek, bencil olabilmek miydi?
Hep çeliştim bu yüzden kendimle... Hala da çelişiyorum(:
Bütün bunları bana sadece bahar geldi diye sevinmenin doğal olduğuna bağlayan bir cümlecik yazdırdı.
Gününüz mutluluk dolsun efendim...
Farklı bir bakış açısı ile çok güzel bir yazı olmuş. Etkilendim ve kendimden birşeyler buldum yazında. Fikrine sağlık. Sevgiler...
YanıtlaSil